Sokrates'in Ölümü Üzerine Bir Çözümleme


Göstergebilim ışığında tabloyu, Sokratı ve ölümünü bu yazı içerisinde değerlendireceğim. 
Göstergebilim yalnızca resme bakarak belirli göstergeleri açıklamak değildir. O aynı zamanda gösterilen metni birçok unsur kapsamında değerlendirip anlamaya çalışmaktır.

Sokrates’in Ölümü 18. yüzyıla ait bir eserdir. Neoklasizm akımından etkilenerek resmedilmiştir. Bu bilgiler akademik olarak bir değer taşıdığı gibi göstergebilimsel olarakta bir değer taşır. Sokrates düşünceleri ile günümüzde hala anlaşılmaya çalışılan büyük bir felsefecidir. Dönemin şartları ve yönetenlerin zihniyetleri itibariyle düşünceleri hiç değer görmeyip kendisini ölüme götürmüştür. Jacques Louis David tarafından çizilen bu tabloda Sokrat’ın ölümünden bir kaç dakika öncesi resmedilmiştir. Tablo içerisinde göstergebilim bakış açısıyla baktığımızda birçok gösterge bulundurmaktadır. Tablo yalnızca Sokrat öldürülürken ağıt yakan insanları değil daha fazlasını bize göstermektedir. Bunu anlamak için öncelikle bilinmesi gereken Sokrat’ın öldürülme nedenidir. Dönemin düşünce, anlayış ve şartlarının aksine Sokrat daha farklı ve daha fazla düşündüğü, düşündürttüğü, insanların akıllarına soru işareti bıraktığı için öldürülmüştür. Sokrat’ın dönemin şartları ile arası yönetenlerin istediği gibi asla olmamıştır. Bu nedenle aralarında hep bir hoşnutsuzluk olmuştur. Ve sonucunda Sokrat ölüme mahkum edilmiştir.

Ölmemesi için kendisine sunulan tek seçenek düşüncelerinden vazgeçmesidir. O bunun yerine baldıran zehrini içmeyi tercih etmiştir. Tabloya geçmeden önce bu tercihi de çözümlemek gerekir. Baldıran bir zehirdir ve bunun karşısında Sokrat’ın düşünceleri vardır. Panzehir ise ölümdür. Yönetenler tarafından baktığımız zaman baldıran zehrinin etkisi Sokrat’ın düşüncelerinin etkisi gibidir. Baldıran zehri Sokrat için ne kadar ölümcül ise yönetenlere göre de Sokrat’ın düşünceleri bir o kadar ölümcüldür. Yönetenlere göre bir zehir bir düşünceyi yok edebilir. Fakat Sokrat göstergesi bize şunu anlatır: Bir zehir ancak bir bedeni öldürebilir fikirler daima hayatta kalır.



Tabloya bakarak görsel algımızın izninde numaralandırılmış figürleri inceleyelim.
1- Resimde gördüğümüz güçlü, kaslı bir adam. Sokrat’ın duruşu ölüme giden birine hiç benzemiyor. Tüm bu trajik sahnenin içerisinde o dimdik, kararlı ve korkusuz duruyor. Cesaretli ve kendisinden emin. Sanki zehir ona ikram ediliyor gibi davranıyor. Sokrat’ın mağdur değil mağrur bir duruşu var. Cezanın o şekilde sunulması haklılığının kanıtlanması Sokrat için. ‘’Doğruyu söylüyorum ve beni öldürüyorlar. Demek ki söylediklerim doğru.’’ Uzatılan zehre itiraz etmeden kabul ediyor. Onun için hiç önemli değil bu. Son sözlerini söyleyip gitmek istiyor. Bu dünyada kalmak veya ayrılmak önemli değil. Görmesi gerekeni görmüş, bulması gerekeni bulmuş. Bedeninin diğerlerine göre daha dik ve genç durmasının göstergesi ise ruhunun özgürlüğünün bedenine yansıması olabilir. Sokrat’ın duruşu tam anlamıyla ‘’bağımsız’’  bir duruş.

Sokrat’ın bulunduğu odaya baktığımızda mekan ve atmosferden Sokrat’ın bir süredir zindan da kaldığını anlayabiliyoruz. Yatak imgesi onun oradaki kalıcığını bize aktarıyor. Zincirler ise bir başka ayrıntı. Çözülmüşler mi yoksa bağlanıyorlar mı? Felsefik olarak baktığımız da zincirler ve Sokrat arasında düz anlamsal bir bağ mı var yoksa daha fazlası mı?

2- İnsan ölümü neden müzikle karşılar? Sokrat’ın düşünceleri ise; ölüm onda ruhun kavuşmasıdır. O ruhun ölümsüzlüğüne inanır. Arp ve müzik ruhun kavuşmasına huzurlu bir uğurlamadır.

3- Öğrencisi Sokrat’a zehir sunduğu için utanmış bir vaziyette. Henüz olgun değil. Sokrat ile düşüncelerinin de öleceğini, yok olacağını sanıyor. Hocasının bedeninin beraberinde düşüncelerinin de toprak altında kalacağına inanıyor.

4- Olgun olmayan öğrencisine nazaran Platon gayet metanetli duruyor. Feryat figan edenlerin aksine hüzünlü olsa da metanetli bir duruşu var. Sokrat ölüme giderken Platon ölüm rabıtası yapıyor gibi. Platon yalnızca sevdiği bir dostunun bedenini uğurlamanın hüznünü yaşıyor. Hocasının verdiği bu ölüm kararına karşı hürmeti ve saygısı oturuşundan anlaşılıyor.  

5- Sokrat’ın yakın arkadaşı Kriton. Göstergebilimsel bir dokunuş elini dizine koyması. Sokrat’ın dünyayla olan bağlarını temsil ediyor. Ailesini, öğrencilerini, itibarını. Son bir kez dokunuyor, kendini hatırlatıyor Sokrat’a zehri içmemesi için.  Ama Sokrat buna kanmıyor ve zehri içiyor.

6- Avamlar Sokrat’ın ölüm anında acılarını fazlasıyla dışa vurarak yaşıyorlar. Belkide hiçbiri Sokrat’ın neden zehri içtiğini anlamıyor. Sokrat’ın sırtının onlara dönük olmasının sebebi de bu olabilir.

Son olarak baktığımızda tablonun arkasında Sokrat’a veda edenleri görüyoruz. Mekanı terk edenlerden birisi de Sokrat’ın eşi. Genel olarak baktığımızda resimdeki figürlerin tümü derin bir duygusallık içerisindeyken Sokrat ve onunla birlikte Platon’un tavırları -tıpkı birer aziz gibi- gayet rasyonel. O akılcı duruşları bize yansıyor. Herkes ağlayıp sızlanırken Platon’un ki bilgece bir hüzün.

Ve tablonun geneline baktığımızda aklımızdaki soru işaretleri bizi şu noktaya götürüyor: Asıl mahkum kim? Sokrat mı yoksa Kriton mu? Arkadaki sızlanan kişiler mi yoksa yönetenler mi?

Resmi genel olarak anlamaya çalıştığımızda bir zindanın içerisinde geçiyor tüm bu çözümlemeler. Oysa söylediklerimiz ve anladıklarımız ve Sokrat zindandan oldukça bağımsız. Bu zamana kadar yapılan çözümlemelerin üzerine bir şey katmak gerekirse Sokrat’ı kendisinden yüzyıllar sonra gelen Mevlana ile bağdaştırabiliriz. Mevlana’da bir felsefecidir. Sokrat gibi o da zamandan ve mekandan bağımsızdır. O da ölümü Sokrat gibi karşılamıştır. İnanışları ve inandıkları ya da inanmadıkları farklı olsa da felsefi düşünüş onları bu meselede ortak kılmıştır. Mevlana’da öldükten sonra ardından ağlanmamasını söylemiştir. Bu adamlar yaşamışlar, görmüşler ve gördükleri şeylerin içerisinde aradıklarını bulmuşlardır. Buldukları şeyin sonucudur ölüm. Onlar hep bir arayıştadır. Bu arayışı görsel algı ışığında anlamak isteyelim, göstergebilimsel anlamaya çalışalım, sanat diyelim ya da buna. Sokrat’ta Mevlana’da yalnızca gelip geçmemişlerdir bu diyardan. Görüp, bilip, anlayıp bedenleri ile geçmiş düşünceleri ile kalmışlardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

annem gül'dü çiçekler girdi gönlüne'

kendi evimde deplasmandayım

hüznün ertesi