Çiçi ile Yollarda- Tatil Rotası Final "Siz Burdan Geçemezsiniz"

 

Çiçi ile yollara düştüğümüz tatil rotası gezi yazımıza final bölümü ile kaldığımız yerden devam edelim. En son Zonguldak'tan rotayı Safranbolu'ya çevirmiştik.

Rotamız Safranbolu!

Zonguldak - Safranbolu yolu rivayetlere göre dünyanın en çok tünel olan yoluymuş. Gecenin kör vaktinde bu yolu tamamlayarak İzzet'in dayısının deyimiyle Safranbolu'ya yine kimsenin bilmediği olmadık bir yoldan giriş yaptık. 1 gece konaklama ve sabah Amasra için yol hazırlığı yaparken sel uyarısının yapıldığı haberini alınca planı değiştirip Safranbolu'da kalma kararı aldık.

Safranbolu içerisinde gezmek için yola çıkıp İzzet'in önerisiyle beldenin en turistik mekanlarından biri olan Cam Teras'a gittik. Şeyma Arslan ve yükseklik korkusu beraber anılır sevgili dostlarım. Yalnız benimki bilindik yükseklik korkularından değil. Uçağa binerim ama balkondan aşağı bakmam. Öyle garip kendime has bir korku eşiğim var. Cam Teras İzzet'in benimle olmaktan oldukça eğlendiği yerlerden birisidir. Terasa çıkıp etrafı şöyle yüksekten görünce ben hemen mutmain olup geri dönerim. Ama İzzet durur mu? "Şeyma hadi gel yere bakarak en köşeye kadar gidelim." vb. gibi önerilerle peşimi bırakmaz. Ve her zaman son bir kozu daha vardır. "Hadi gel birlikte Zipline yapalım." 

Ben bu teklifi yalnızca bir kere kabul ettim dostlarım. Dedim ya yüksekten korkarım ama hiçbir şeyden de geri kalmak istemem. Bir kere yaptıysam tamam. Velhasıl İzzet'i zar zor ikna edip yalnızca onun yapması konusunda bir ortak karara vardık. 

Bu arada Tokatlı Kanyonu'nda keyifli bir yürüyüş yapıp Apple Watch'umuzun nimetlerinden faydalandık. Sonrasında Yörüklü Köyü'ne giderek geçmişe Dark misali bir yolculuk yaptık. İzzet'in ruhunun bir parçasını 3 katlı konağın 3. katında bırakarak Safranbolu'da bir gece daha konaklayıp düştük Bartın yollarına.

Rotamız Amasra!

Safranbolu - Bartın yolunda dünyaca ünlü ağaç tünellerden oluşan bir yol var. Kışın, yazın ve sonbaharda başka güzel. Bu tatilin en güzel keşiflerinden birisi de bu ağaç tünellerdi sanırım.

Amasra oldukça küçük ve doğal güzelliği ile anılan bir yer. Ancak Muğla'da Bodrum, Antalya'da Kaş neyse Bartın'da da Amasra o demekmiş. Amasra'nın girişi Jandarma tarafından kapatılmış. 1 kilometre yürüdükten sonra Amasra'ya vardık. Yine benim için hızlı İzzet için aheste bir Müze turu yaparak şehri önce içerde sonra da sokaklarını gezerek tanıdık. Çok kalabalık olması hasebiyle denize girmeyip başka koylar aramaya koyulduk. Günlerden tatilimizin 6. günü.

Son gün denize girmeden dönmeyelim diyerek önce İnkumu'na gidip Jandarma tarafından girişlerin kapatıldığını fark ettik. Jandarma adeta küçükken ablamı pazar yolundan "Sen burdan geçemezsin" diyerek geçmesine izin vermeyen o kız gibi geçişimize izin vermedi. Son bir şansımızı denemek için Mugada Sahili'ne rotayı çevirdik. Burada da deniz cankurtaranlar tarafından dalgaların çoğalması ve kumun çekmesi sebebiyle boşaltılıyordu. Velhasıl olan da vardır bir hayır diyerek düştük İstanbul yollarına. 

Dönüş yolculuğu sevdiklerimiz, ailelerimiz ve akrabalarımızla bayramlaşarak geçti. Bunun yanında şarkılar ve türküler yolculuğumuza eşlik etti. 

Rotamız İstanbul!

Dönüş yolculuğunda Zonguldak'ın hiç olmadık bir yerinde ve Sakarya girişinde yer yer karşılaştığımız trafik İzzet'in uykusu getirdi. Çiçi küçük İzzet'in bacakları uzun derken bizim şoför koltuğu iyice arka koltuğa ulaştı. En sonunda ısrarlarıma dayanamayan İzzet en yakındaki dinlenme tesisine Çiçi'yi çekerek uyuma teklifini kabul etti. Dünyanın en tatlı yolculuk uykusu diyebilirim. Yani İzzet için o kadar tatlıymış ki ben bir ara uyanıp İzzet'e kahve almaya gittim. Döndüğümde uzunca bir tır ve etrafında bir kalabalık. Olay yerine yaklaştığımda tırın bir arabaya çarptığını fark ettim. Hemen Çiçi'nin yanına gidip bir şeyi olup olmadığına baktım. Bu esnada İzzet Çiçi'nin içerisinde derin uykusuna devam edip olan hiçbir şeyi duymayarak en sonunda birinin camımızı tıklatıp isterseniz arabayı biraz öne çekin arkanızda kaza oldu demesi ile uyanmış...

Yolculuğun bundan sonrası eve gece 1'de varmayı planlarken 4'te varmamız ile son buldu. Şoförümüz yorgun, Bolu soğuğundan dolayı boğazlarımızda ağrı gözlerimizde uyku evimize vardık. 

Öncelikle 7 şehir boyunca bizi ve yüklerimizi taşıyan, tek nefeste Bolu rampalarını çıkan, ayaklarımızı çırpmadan kumlarımızla bindiğimiz, arka koltuğunu Canga reklamına çevirdiğimiz, arada bir lütfedip ön ve arka camlarına su döktüğümüz Çiçi'ye çok teşekkür ediyorum.

Sonrasında ise detaylarına çok girmeyerek (ehehehehehe) sevgili eşime çizdiği bu güzel Karadeniz rotası, B planları, idareli davranışları, konforlu ve usta şoförlüğü, çözüm odaklı tavrı, manipüslasyona gelmeyişi, güzel sesi ile yolculuklarımızı daha da güzelleştirmesi, şakaları ve son olarak köylünün dostu olduğu için teşekkür ediyorum.

Ve biz tatildeyken Kurban Bayramı'nda üzerimize düşen görevi bizim yerimize getiren anneme, ablama ve babama teşekkür ediyorum.

Yani kendimi övmek gibi olmasın ben de teşekkürümü kendime ricamı burada sizler huzurunda ederim tabiiki :)😉


Sevgili blog dostlarım, 

Nice yolculuklar da görüşmek üzere!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

annem gül'dü çiçekler girdi gönlüne'

kendi evimde deplasmandayım

hüznün ertesi